30 Mart 2016 Çarşamba

Kur'an - Hadis İlișkisi ve Eleştirisi

KUR'AN - HADİS İLİŞKİSİ  (Adil Çiftçi)

1-Böyle bir grup gerçekten var mı bilmiyorum doğrusu. Var ya da yok; Hadis'i toptan reddedip "Kur'an bize yeter" diyen ateşle oynar. Elinde Kur'an da kalmaz, Vahyedildiği Güzel Mustafa da. Zira Muhammed Mustafa diye birisinin ve şöyle şöyle bir toplumda yaşadığını, Vahiy aldığını (Kur'an) ve insanlara bildirdiğini kanıtlayan Hadis'tir. Söz konusu Kur'an bile olsa hiçbir şeyin varlık kanıtı kendisi olamaz. Kısacası, bu terimleri kullanmama izin veriniz, Hadis Kur'an'ın ontolojisini belirler, hatta onu ontik hale getirir. Buna "Hadis'in vazgeçilemezliğinin ontolojik gerekçesi" diyorum.

2-İslam kısaca "Allah'ın davranış kurallarına uyma ve uymanın adı"dır. Kur'an'ın kendisinde bu kurallar ya ilke olarak, ya az sayıda serdedilmiş ya da bazıları açısından bahis açılıp yahut ima edilip örneklendirilmemiştir. Biz bunların tümünün açılımını, çoğul halini ve açık örneklerini Hadis'de buluyoruz. Bunu "Hadis'in vazgeçilemezliğinin ahlaki gerekçesi" olarak isimlendiriyorum.

3-"Kutsal" da olsa bir metni anlamak için elzem iki husus vardır:
a) Diline dair bilgi;
b) Toplumsal bağlamına dair bilgi.
Metnin üstünden uzun zaman geçtiyse bunlar daha da elzem hale gelir. Zira kelimelerin anlamları ya kayba ya da değişikliklere uğramıştır.
Bu yüzden biz metnin dilinin ilk yazıldığı ya da vahyedildiği haline geri gitmeliyiz. İşte Hadis, bizim bu süreçteki işimizi kolaylaştıracak bir dil hazinesidir.
Dil yani gramer, kelimeler, siyak sibak vs ile ne kadar uğraşsak, sırf dil analizi ile anlamları açığa çıkaramayabiliriz. Bu takdirde de mecburen dil'in kullanıldığı "toplumsal bağlama" geri gitmeliyiz. Hadis bu açıdan da bir hazinedir. Buna ise "Hadis'in vazgeçilemezliğinin epistemolojik gerekçesi" adını veriyorum.

            ***************×*****************

ÇİFTÇİ’NİN YAZISINA ELEŞTİRİ

1.Ontolojik delil, Kur'ân'ı anlamakla veya Kur'ân'ın Dinî kaynak olarak yeterliliğiyle alakalı değil, Kur'ân'ın varlığını ispatlamakla alakalıdır. Geniş açıdan bakarsanız, yazıya aktarılma yöntemiyle Kur'ân da Hadis de aynı kaynaktan gelme ve aynı Dinî çerçeveye ait olduğudan, dışarıdan birileri için, biri diğerinin kanıtı olamaz. (ör, Karl-Heinz Ohlig, M. Sven Kalisch gibileri için)
Kuran’a inanmayanlar için, ne hadis Kur'an’ın, ne de Kur'an hadisin kanıtlayıcısı olamaz. Nitekim Resulullah'ın ve Kur'ân'ın tarihsel açıdan gerçekten var olup olmadıklarıyla ilgili yöneltilen eleştirilerde İslamî literatür dışından delil ve ispat getirilmesi istenmiştir.
Sizin de ifade ettiğiniz gibi hiçbir şeyin varlık kanıtı kendisi olamayacağı için "yazıya aktarılması itibariyle" aynı ontolojik kökene sahip olan Kur'ân ve hadis için "en azından tarihi gerçekliliklerini ispat açısından" dışarıdan kaynak/delil/ispat sunulması mecburi hale gelecektir.
Ancak siz bu ontolojik ispatlama yönteminde, aynı dinin kutsal kitabını ve Nebi'sini yine aynı dinin diğer kaynaklarından ispatlama hatasına düşmüşsünüz. (Tekraren; bu dine inananlar için bu dinin kaynakları delil olarak yeterli iken bu dine inanmayanlar için bu dinin hiçbir kaynağı delil niteliği taşımaz.)
 Bununla da kalmayıp "vazgeçilmezliğin ontolojik gerekçesi" diyerek zaten var olan islam dinine/kültürüne ait olsun veya olmasın o dönemle ilgili tüm tarihî yazıt ve belgeler birer kanıt iken, siz vazgeçilmezliği sadece hadise hasretmișsiniz.
 Bu da şöyle bir hata doğurur; eğer hadis, dinî kaynağı ispatlama açısından vazgeçilmez ise o zaman "varlığı kendisi dışından ispatlama" ilkesi gereği, dış kaynaklar daha geçerli olacağı için, dış kaynakların vazgeçilmezlik derecesi daha yüksek olacaktır.
Bu da daha büyük bir sorun doğurur.

2. Epistemolojik delil de, sadece hadis değil, Arapların o döneme ait İslami ve gayri İslami tüm yazılı kaynaklarını içine alır.
Dile ve anlama dair bilgilerin neredeyse tümüne dil, dildeki kavramlar ve dilin kullanım şekliyle ulaşmak neredeyse mümkündür.
Bu da tamamen şu anda güncelliğini ve tutarlılığını sürdüren genç bir bilim alanı olan "ANLAM BİLİMİ" dediğimiz Semantik İlmi’nin kapsamına girer.
Yeni doğmuş bir bilim dalının geçmişteki Epistemolojik delillendirmeleri de kapsayıp kapsamadigi sorusu akla gelebilir. Konunun yabancısı olmayanlar, semantik ilminin adı olmasa bile, yöntem ve usullerinin tefsir tarihimizde tefsircilerimiz tarafından sıkça kullanıldığını bilirler.
Epistemolojik delillendirme yönteminde de, en erken yazılı örneği hicri 70 yılına tarihlenen hadislerle yetinilmeyip, Kur'ân'ın inmeye başladığı çağı içine alan geniş bir zaman dilimine ait o coğrafyanın tüm "yazılı/sözlü kültür ürünlerini" de içeren tüm dilsel/kavramsal serüven, araştırmaların malzemesini ve odak noktasını oluşturur.
 Burada da aynı hataya düşerek, ard zamanlı ve eș zamanlı semantiğin tüm malzemesini görmezden gelip sadece hadisle sınırlandırmıșsınız.
Her ne kadar bir taktiksel ve yargısal hata olarak hadisle sınırlandırmıș olsanız da, Epistemolojik delillere de vazgeçilmezlik vasfını ekleyerek, bilgisel delil niteliğinde olan her şeye bir vazgeçilmezlik zırhı kazandırmış oluyorsunuz. Bu da öncekinde de olduğu gibi "kaş yapayım derken göz çıkarmak"tan farksız...
 Zaten var olan tarihî belge ve yazıtlardan anlama ve yorumlama yöntemleriyle faydalanılması ve bu alanın çalışma alanı olarak görülmesi yerine, bu alana bir vazgeçilmezlik atfetmek, bir sonraki adımda dini bir metin olan ve delillendirmesini de kendi yöntemiyle kendi içinde barındıran Kur'ân'ı, tarihî kitaplara muhtaç hale getirmek olacaktır.
(Varlıksal olarak dışa dönük kanıtlamalarda her türlü bilgiden istifade edilir ama bilgi alanlarına "kalkan vasıflar" eklemek daha başka sorunlar doğurur.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder